ÇEVRE
İnsanoğlu çağlar boyunca aşkları, savaşları, mutlulukları, dargınlıkları üzerinde yaşamadı mı? Bir parça için nice canları bu uğrunda feda etmedi mi? Binalar yapmadı mı? Ormanlar yakmadı mı? Zaman gelip vakit dolduğunda içinde yatmadı mı? Bu denli önemli olan toprak, çevre ve doğaya acımasızca davranmadı mı? İşte ben projemle bir ahdi vefa örneği göstermek bu çevrecilik bilincini tutumdan öte okulun her alanında davranışa dönüştürmek için sıvadım kolları. Sıvadık hep birlikte.
Hepimizin hayatında güzel anılar bırakan Hababam
sınıfından kaldı bu alışkanlık bende o zamanlar küçüktüm Dom dom Hayri idim
belki ama şimdi Kel Mahmut’um hiçbir şey değişmedi. Her gün okullarımızda
Hafize ana çalar zilimizi her ne kadar teknolojiye yenilse de. Koşarak iner
merdivenlerden hızla İnek Şaban, Güdük Nemci, Damat Ferit biz onlardan çok şey
öğrendik.
Okul nedir? Nerede dir? Neler yapılır? Ben okulun ne
olduğunu anladım, bunu da öğrencilerime çok iyi anlattığımı düşünüyorum. Okul
Hababam sınıfı dizilerinin aklımızda kalan en güzel anılarıdır. Arkadaşlığı,
dostluğu, sevgiyi, paylaşmayı kısaca hayatın kendisi olduğunu
anladım. Okul bazen bir orman, bazen bir deniz kenarı, bazen ay ışığı
altında yürümek ve yağmurdan kaçmaktır.
Biz
eğitimcilerin atladığı bir önemli noktayı Okulun dört tarafının taş duvar
içinin sıralar ve masalardan ibaret olmaması gereğini ve orada sadece (a be ce
) öğretilmemesi gerektiğini anladım. Perde açıldığında bahçesi, bahçedeki
çiçeği, ağaçtaki kuşu yerdeki böceği ile oyunu oynatan ve oynayanlarıyla okul
olduğunu anladım. Oynatan bizler… Oynatılmak zorunda kalan öğrencileriyle. Bir
şeyler yapmalı… Oyun dışında bırakmamak ve oyunu bozdurmamak adına öğrencileri
oyuna dâhil etmem gerektiğini anladım. İlgi ve istekler doğrultusunda sosyal
aktiviteler ve proje çalışmalarının akademik başarı üzerindeki olumlu
etkilerini izledim ve sonucunda mutlu oyunları oynarken izleme rekorları
kırdırdım.
ÇEVRE EĞİTİMİ ve ÖNEMİ
Toplumun bütün kesimlerini çevre konusunda bilgilendirmek, bilinçlendirmek,
olumlu ve kalıcı davranış değişiklikleri kazandırmak ve sorunların çözümünde
fertlerin aktif katılımlarını sağlamak çevre eğitiminin temel hedefidir. Çevre
ile ilgili konularda aktif katılım sağlayacak, olumsuzluklara karşı tepki
oluşturacak, bireysel çıkarların toplumsal çıkarlardan ayrı düşünülemeyeceği
gerçeğini kavratacak bir eğitim yöntemi uygulanmalıdır.
Çevre eğitimi yalnız
bilgi vermek ve sorumluluk hissi oluşturmakla kalmamalı, insan davranışını da
etkilemelidir. Bunun için eğitim çalışmalarında işitsel ve görsel materyaller
ile uygulamaya ağırlık verilmelidir.
Çevrenin korunması, geliştirilmesi ve
iyileştirilmesi konularında gösterilen çabaların gayesi, insanların daha
sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamalarının sağlanmasıdır. Bunu sağlayacak
olan da insanın kendisidir. Çünkü çevreye zarar veren de çevreyi koruyan ve
geliştiren de insandır. Günümüzde çevre bilinci, sağlıklı bir çevrede yaşamayı,
temel insan haklarından birisi olarak kabul etmektedir.
Bu ise ancak kaliteli bir çevre eğitimiyle mümkündür. İnsan ve çevre arasındaki
etkileşimin vazgeçilmez nitelikte oluşu, çevre kavramının günümüzde kazandığı
boyutlar, çevrenin ulusal düzeyde olduğu kadar, uluslar arası düzeyde de yeni
yaklaşımlarla ele alınması gereğini ortaya çıkarmıştır. Anayasamızın 56.
Maddesinde “ Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
devletin ve vatandaşın ödevidir” denilmektedir. Bu doğrultusunda çevrenin
korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi konusunda devlete ve vatandaşlara
çeşitli görevler düşmektedir. Ülkemizde bugün ortaya çıkan sorunların ana
sebeplerinden birisi, bilgi edinme ve bilinçlenmede karşılaşılan
eksikliklerdir.
Çevre bilincine sahip olmayan bir insan, yaşadığı dünyayı kendisinden sonra
başkalarının da kullanacağını idrak edemez. Hâlbuki çevre, bize geçmişten kalan
bir miras değil; korunması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere en güzel
şekilde devredilmesi gereken bir emanettir. Toplumumuzun büyük bir kısmında
çevre bilincinin yeterince oluşmaması sebebiyledir ki çevre, ilgilenmeye
değmeyen bir konu olarak algılanmaktadır. Çevre eğitiminin ana hedefi ise; yeni
bir insan tipini, ahlak anlayışını ve tüketim bilincini topluma kazandırmak;
ihtiyacı kadar tüketen, gelecek nesillere karşı sorumluluk hisseden, çevre
sorunlarına karşı duyarlı ve bilinçli bir insan modeli yetiştirmektir.
YALNIZLIK MI?
(09.12.2011 Cuma)
(09.12.2011 Cuma)
Yalnızlık
nedir? Nasıl yaşanır hiç düşündünüz mü? Bazen kocaman kocaman binalar da o
kadar kalabalık içersinde yalnız kalmak.Bu yazıyı yalnız yazıyorum.Yalnızlığı
hissetmek için.
Dışarıda kar yağıyor,akşam saat 19:50 evlerin ışıkları geceye inat karanlığı aydınlatırcasına parıldıyor.İnsanlar yorgun argın evlerinin kapısından birer ikişer girerken sevdiklerinin yanına sıcak yuvalarına.Şehri bir duman bulutu sarmış ve kimseler kimseleri düşünmez bir halde.Bir çoğumuzun evinin kapısında soğuktan tir tir titreyen bir kedi yavrusu,kapı lambasının önünde bir serçe kuşu.Çaresiz ve muhtaç.Asıl derdimiz değil belki ama yine de bakmadan edemiyor öylece gözlüyoruz.Onlarda bir çoğumuz gibi yalnız ve yalnızlık yazı olmuş alnına.
Sabahın ilk ışıklarını bekleyen gözlerle bakabilsek hayata belki herşey ne kadar güzel olur.Sımsıcak yatağımızdan uyanırken rahatça, geceyi yalnız geçirenleri kaçımız düşünürüz..Belki de hiçbirimiz..Günlerdir ilimizde sobadan zehirlenen ve hayatlarını kaybeden insanlarımızın haberlerini okuyoruz ve ateşin sobaları değil de ocaklarımızı yakmışçasına.Bazen 14 yaşındaki bir evladımızı,bazen 65 yaşındaki dede ve ninelerimizi. Bazen yalnız ayrılıyorlar aramızdan, bazen de bizi yalnız bırakıyorlar. İnancımız gereği kader ve alın yazısı bu olayların üzerini örtse de onların bu durumundan hiç mi sorumlu değiliz sizce.
1980'li yıllarda İstanbul'da hatırlıyorum da hasta olsak komşularımız eve yemek getirirdi,hal hatır sorarlardı,mahalledeki yaşlılar hepimizindi.Ellerinde poşet görsek yarışırdık almak için.Gece ışıkları yanmasa kapısını çalardık,odununu çeker ,kırar,sobasını yakardık. Düğünümüzde, ölümüzde bizimdi tanısın tanımasın. Kısaca yalnızlıktan kimse ölmemişti,sabaha kadar başında bekleyen bulunurdu.Ne tuhaf o günleri andıkça duygulanırım.Ben ve benim kuşağım 10 yaşlarındaydık ve hiçbir şeyin bu günlerdeki gibi kirli olacağını düşünemeyecek kadar temizdik.Bu gün sadece değerlerimizi değil ,kendimizi de havamızı da kirlettik.Yaşam kaynağımız olan soluduğumuz hava bizi öldürecek duruma geldi.
Kısacası yaşadığımız dünyayı kirletmek için çok ama çok çaba sarf ettik.Öncelikle bu durumu düzeltecek ve bu bilinçle hareket edecek insanların varlığı güçlü kılıyor umutlarımı. Öğrencilerimize atık ve geri dönüşüm bilincini öğretmenin yanında onlara unutmaya yüz tutan hatta unutulan değerlerimizin farkına varmasını da öğretelim.Gelin çocuklarımıza sıcak odasında uykuya geçmeden önce hemen yanıbaşında;
Şu an kaç kişinin sobasının yanmadığını yada kaç kişinin aç yattığını düşünmesini isteyin.Belki de söndürdüğü lambanın son ışığı olacağı insanların olduğunu bilmesi bu konuda harekete geçmesine neden olabilir.Eğer çevresinde sobalı evler varsa hele ki soba yakan yaşlı birileri varsa en azından tehlikeli günlerde kapılarını çalabilmeli,bacasını gözleyebilmeli bunu bir insanlık görevi olarak görmeli.
Eğer öğrencilerimizin bir olumsuzluğu ya da kötü giden bir olayı çözmede bir an olsun tereddüt etmedikleri an, görevimizin tamamlandığı ve bayrağı emin ellere teslim edeceğimiz andır ve O an çok yakındır. Görevlerimizi en iyi şekilde yapmamız dileği ile.
Dışarıda kar yağıyor,akşam saat 19:50 evlerin ışıkları geceye inat karanlığı aydınlatırcasına parıldıyor.İnsanlar yorgun argın evlerinin kapısından birer ikişer girerken sevdiklerinin yanına sıcak yuvalarına.Şehri bir duman bulutu sarmış ve kimseler kimseleri düşünmez bir halde.Bir çoğumuzun evinin kapısında soğuktan tir tir titreyen bir kedi yavrusu,kapı lambasının önünde bir serçe kuşu.Çaresiz ve muhtaç.Asıl derdimiz değil belki ama yine de bakmadan edemiyor öylece gözlüyoruz.Onlarda bir çoğumuz gibi yalnız ve yalnızlık yazı olmuş alnına.
Sabahın ilk ışıklarını bekleyen gözlerle bakabilsek hayata belki herşey ne kadar güzel olur.Sımsıcak yatağımızdan uyanırken rahatça, geceyi yalnız geçirenleri kaçımız düşünürüz..Belki de hiçbirimiz..Günlerdir ilimizde sobadan zehirlenen ve hayatlarını kaybeden insanlarımızın haberlerini okuyoruz ve ateşin sobaları değil de ocaklarımızı yakmışçasına.Bazen 14 yaşındaki bir evladımızı,bazen 65 yaşındaki dede ve ninelerimizi. Bazen yalnız ayrılıyorlar aramızdan, bazen de bizi yalnız bırakıyorlar. İnancımız gereği kader ve alın yazısı bu olayların üzerini örtse de onların bu durumundan hiç mi sorumlu değiliz sizce.
1980'li yıllarda İstanbul'da hatırlıyorum da hasta olsak komşularımız eve yemek getirirdi,hal hatır sorarlardı,mahalledeki yaşlılar hepimizindi.Ellerinde poşet görsek yarışırdık almak için.Gece ışıkları yanmasa kapısını çalardık,odununu çeker ,kırar,sobasını yakardık. Düğünümüzde, ölümüzde bizimdi tanısın tanımasın. Kısaca yalnızlıktan kimse ölmemişti,sabaha kadar başında bekleyen bulunurdu.Ne tuhaf o günleri andıkça duygulanırım.Ben ve benim kuşağım 10 yaşlarındaydık ve hiçbir şeyin bu günlerdeki gibi kirli olacağını düşünemeyecek kadar temizdik.Bu gün sadece değerlerimizi değil ,kendimizi de havamızı da kirlettik.Yaşam kaynağımız olan soluduğumuz hava bizi öldürecek duruma geldi.
Kısacası yaşadığımız dünyayı kirletmek için çok ama çok çaba sarf ettik.Öncelikle bu durumu düzeltecek ve bu bilinçle hareket edecek insanların varlığı güçlü kılıyor umutlarımı. Öğrencilerimize atık ve geri dönüşüm bilincini öğretmenin yanında onlara unutmaya yüz tutan hatta unutulan değerlerimizin farkına varmasını da öğretelim.Gelin çocuklarımıza sıcak odasında uykuya geçmeden önce hemen yanıbaşında;
Şu an kaç kişinin sobasının yanmadığını yada kaç kişinin aç yattığını düşünmesini isteyin.Belki de söndürdüğü lambanın son ışığı olacağı insanların olduğunu bilmesi bu konuda harekete geçmesine neden olabilir.Eğer çevresinde sobalı evler varsa hele ki soba yakan yaşlı birileri varsa en azından tehlikeli günlerde kapılarını çalabilmeli,bacasını gözleyebilmeli bunu bir insanlık görevi olarak görmeli.
Eğer öğrencilerimizin bir olumsuzluğu ya da kötü giden bir olayı çözmede bir an olsun tereddüt etmedikleri an, görevimizin tamamlandığı ve bayrağı emin ellere teslim edeceğimiz andır ve O an çok yakındır. Görevlerimizi en iyi şekilde yapmamız dileği ile.
BEYAZ MUTLULUK
Hepinize merhaba.
Kış yüzünü iyiden iyiye göstermeye başladı.Hayat birbir ardına günler ve mevsimlerle gelip geçiyor.Nedense Sonbahar ve Kış mevsimlerini hep sevmişimdir.Kimilerine göre kara tabir edilen kış bana hep bir huzur vermiştir.Sonbaharın beni farklı farklı renklerle selamlamasının ardından bembeyaz gelinlik giymiş toprak ananın gizemi.Bu yazımı sonbahar,kış ve tabiat üzerine yazmaya karar verdim.
Sabah uyandığımızda gecenin gündüzü sardığı gibi karın toprağı sarmaladığını gördüm. Toprak adına çok seviniyorum.Elimizde bir bardak sıcak çay balkondan yada camdan dışarı baktığımızda dans ederek yeryüzüne inen ve birbirne çarpmayacak kadar narin ve bir o kadarda nazlı kar tanelerini görüyoruz.Cama değer değmez aşşağıya doğru kıvrıla kıvrıla suyun bizde bıraktığı duyguyu hissediyoruz.
Bazılarımız küresel ısınmaya bağlıyor mevsimlerin değişikliğini kimse kendinde aramıyorken suçu.Yaşlılarımızdan kime sorarsanız hep aynı cevabı almıyor muyu?Nerde o eski kışlar....Hatırlıyorum da eski kışları şimdiki çocukların ne kadar şanssız olduğu geliveriyor aklıma.Eskiden yağdığı zaman sevinçle dışarlardaydık,doyasıya yaşardık karın tadını yanaklarımız pancar gibi ayaklarımız sırılsıklam olurdu,mutlu olurduk.Yukarı mahalle aşşağı mahalle terimlerini bilenler bir kar topu savaşına tutuşuverirdi.Bu savaşta kan ,gözyaşı ve ölüm yoktu olsa olsa biraz üşürdük ha çok mu ileri gittik kapımız çalınır elinde bir çocukla annesi
-Hanım hanım bana bak söyle o oğlun olacak çocuğa oğlumu ne hale getirmiş diye sitemle karşılaşır tabi her seferinde tatlıya bağlanan bir hal alırdı.
Dediğim gibi eskiden diye başladığımız herşey tarihte güzel ve mutlu anı şeklinde yerini aldı.Eskiyle yaşayamayız,bizler gelecek güzel günlerin öncüleri olarak hayata daha güzel bakmalıyız.
Evet çocuklarımız kışında,yazında tadını doya doya yaşamalı bize sunulan bu muazzam hayat her anı ile yaşanmalı.Bizler her ne kadar yanlız ve cesur bir şekilde çıkarken dışarı onların elinden tutup çıkaralım ve bu zevki tattıralım onlara.
Kış yüzünü iyiden iyiye göstermeye başladı.Hayat birbir ardına günler ve mevsimlerle gelip geçiyor.Nedense Sonbahar ve Kış mevsimlerini hep sevmişimdir.Kimilerine göre kara tabir edilen kış bana hep bir huzur vermiştir.Sonbaharın beni farklı farklı renklerle selamlamasının ardından bembeyaz gelinlik giymiş toprak ananın gizemi.Bu yazımı sonbahar,kış ve tabiat üzerine yazmaya karar verdim.
Sabah uyandığımızda gecenin gündüzü sardığı gibi karın toprağı sarmaladığını gördüm. Toprak adına çok seviniyorum.Elimizde bir bardak sıcak çay balkondan yada camdan dışarı baktığımızda dans ederek yeryüzüne inen ve birbirne çarpmayacak kadar narin ve bir o kadarda nazlı kar tanelerini görüyoruz.Cama değer değmez aşşağıya doğru kıvrıla kıvrıla suyun bizde bıraktığı duyguyu hissediyoruz.
Bazılarımız küresel ısınmaya bağlıyor mevsimlerin değişikliğini kimse kendinde aramıyorken suçu.Yaşlılarımızdan kime sorarsanız hep aynı cevabı almıyor muyu?Nerde o eski kışlar....Hatırlıyorum da eski kışları şimdiki çocukların ne kadar şanssız olduğu geliveriyor aklıma.Eskiden yağdığı zaman sevinçle dışarlardaydık,doyasıya yaşardık karın tadını yanaklarımız pancar gibi ayaklarımız sırılsıklam olurdu,mutlu olurduk.Yukarı mahalle aşşağı mahalle terimlerini bilenler bir kar topu savaşına tutuşuverirdi.Bu savaşta kan ,gözyaşı ve ölüm yoktu olsa olsa biraz üşürdük ha çok mu ileri gittik kapımız çalınır elinde bir çocukla annesi
-Hanım hanım bana bak söyle o oğlun olacak çocuğa oğlumu ne hale getirmiş diye sitemle karşılaşır tabi her seferinde tatlıya bağlanan bir hal alırdı.
Dediğim gibi eskiden diye başladığımız herşey tarihte güzel ve mutlu anı şeklinde yerini aldı.Eskiyle yaşayamayız,bizler gelecek güzel günlerin öncüleri olarak hayata daha güzel bakmalıyız.
Evet çocuklarımız kışında,yazında tadını doya doya yaşamalı bize sunulan bu muazzam hayat her anı ile yaşanmalı.Bizler her ne kadar yanlız ve cesur bir şekilde çıkarken dışarı onların elinden tutup çıkaralım ve bu zevki tattıralım onlara.
Ve
dünyada bizlerden başka yaşayanların olduğunu unutturmayalım.Balkonumuza
veya kapımızın önüne minik bir serçe için bir tas yada kutu içine ekmek
kırıntıları koyalım,soğuktan yiyecek bulmakta zorlanan sokak
kedilerine yine ekmek ve bir tas süt vermek zor olmasa gerek .
Sadece evlerimizdemi okulumuzda da bu çalışmalarımızı yapabiliriz.Geçen sene
Sarız Kuşçu İlköğretim Okulumuzun güzel örneği ve bu çalışmayı yapan diğer
okullarımıza da teşekkürler.Bu senede okulumuzun bahçesinde uygun yerinde sokak
hayvanları için ,onların aç kalmamaları için bir şeyler yapalım.Geçmiş
lezzetiyle güzel gelecek günlere hep beraber yürüyelim.İyi çalışmalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder